AMAZONLAR: Özgürlüğün ve Cesaretin Kadınları

/ 28 Nisan 2025 / / yorumsuz
AMAZONLAR: Özgürlüğün ve Cesaretin Kadınları

Zaman otobüsü, bizleri günümüzden üç bin yıl öncesi Karadeniz’ inin mistik kıyılarına götürdü. Sinope (Sinop) antik kenti ayaklarımızın altında serilirken Gül Hanım Amazonların destansı hikayesini anlatmaya başladı.

Yüksek bir ses ile “Amazonlar” dedi. O kadar yüksek sesle konuşmana rağmen, sesi Karadeniz’in hırçın dalgalarında kayboluyordu. Buna rağmen anlatımına devam etti. “Amazonlar tıpkı Karadeniz gibidir; hırçın, acımasız, korkutucu, özgür ruhlu ve savaşçı. Avcılık, ata binme, ok, yay, balta ve benzeri silahları kullanmada usta. Tıpkı bal arıları gibi kraliçelerine ölümüne bağlı yaşarlar. Soylarının Savaş Tanrısı Ares ve güzellik tanrıçası Afrodite dayandığına inanırlar. Savaşçı yönlerini Ares’ten, güzelliklerini ise Afrodit’ten aldıklarını düşünürler. Asla evlenmezler. Uzun bacaklı, kaslı ve güçlü kadınlardır, işlerini ortaklaşa yapar, savaş meydanlarında kan dökmekten çekinmezlerdi. Ok ve yay kullanmakta ustalaşmak için sağ göğüslerini feda ederler, bu nedenle “memesiz” anlamına gelen Amazon adını almışlardır. Ama onlar kendilerini Ay Kadınları olarak isimlendirirler.”

Tam o sırada, atlı bir Amazon savaşçısı karşımızda belirdi. Bu savaşçı Kraliçe Smyrna (sümürna)’ nın ünlü komutanlarından Asteria’ydı. Atından inerek zaman gezginlerini selamladı ve gurubumuza yaklaştı. Kendinden emin yürüyüşü ve ihtişamlı görünüşü hepimizi ürkütmüştü. “Hoş geldiniz dostlarım, ben sizi kraliçemiz Smyrna’ nın yanına götürmek amacı ile görevlendirildim. Birazdan gelecek olan at arabasına sizleri bindirerek yalçın ve sisli kayalıkların zirvesinde kurulmuş olan Sinope kalemize gideceğiz.”

Yaklaşık iki saate yakın yolculuktan sonra kartalların yuva yaptığı dağın zirvesinde, kraliçe Smyrna’nın kalesinin kapısının önündeydik. Kapıdaki muhafızlar gurubumuzu içeriye buyur ettiler. Gurubumuza öncülük eden komutan Asteria, kalenin koridorlarından geçerken rehberimiz ile konuşmaya başladı.

Gür sesi ile “Bizler,” dedi Asteria, ” Savaşta dans eder gibi kıvrak ve hızlı hareket eden kadınlarız. Dayanışmamız, birlikteliğimiz ve cesaretimiz sayesinde hayatta kalırız Kale ve kent içinde çok az erkek görürsünüz çünkü erkek egemenliğine baş kaldırmış bir toplumuz. Erkekleri sadece soyumuzu devam ettirebilmek için yanımıza yaklaştırırız. Savaşta erkek öldüren kadınlarımız doğurma hakkına sahip olur. Doğan erkek çocukları babalarına verir veya köle olarak kullanırız; kız çocuklarını ise kendimiz gibi savaşçı yetiştiririz. Sol elimde bu gördüğünüz Pelta ismini verdiğimiz yarım ay şeklinde kalkan ve diğer sağ elimdeki çift yönlü balta ile yakın dövüşte uzmanızdır. Erkek egemen toplum olan Yunanlılara karşı Truvalılar ile birliktelik kurarak savaştık, Truva savaşında tarihin akışını değiştirecek kahramanlıklar sergiledik. Bu savaşta Libya, Bulgaristan, Ermenistan ve Rusya’da yaşayan diğer amazon kadınları da bize destek verdi. Savaşı kaybetmiş olmamıza rağmen direnişimiz sayesinde ismimiz tarihe kazınacaktır. Kraliçemizin huzuruna gelmiş bulunuyorsunuz.”

Görkemli bir oda içerisinde altın, elmas, fildişi işlemeler ile süslenmiş tahtında bizleri bekleyen kraliçe bizleri görünce ayağa kalkarak şunları söyledi:

“Hoş geldiniz dostlarım. Sizlere, çok merak ettiğiniz Amazon kadınlarının kimler olduğunu kraliçe olarak bir de ben anlatayım, güzelce dinleyin beni! Biz, ölüme analık eden kadınlarız. Onu elimizde büyütür, şu kadarcıktan bu boya getiririz. O doysun diye yemeyiz yediririz, içmeyiz içiririz. Onu sütümüzle, kanımızla, aklımızla besleriz. At sırtı üzerinde nereye gitsek, ölümüne kadar, onu da yanımızda götürürüz. Ne zaman aşkımızı öpsek ona da öptürürüz. Biz gençken o da gençti, ihtiyarız o da ihtiyar. Onu unuttuğumuzda oldu, ölümcül mü ölümcül bir ihmal! Hatırladığımızda ama, öyle yarım yaşadığımıza bin pişman. Gördüğünüz gibi ölümün kıyısında yaşamlar bizimkisi. Çocuğumuz ölüm, eşimiz ölüm, ihtiyarlığımız ölüm. Erkeklere karşı kendimizi kabul ettirebilmek ve hayatta kalmak için ölümü hayat arkadaşı edindik kendimize. Çaresiz dertlere düştük. Yok mu bunun çaresi? Var: Yaşamayı ölecek kadar sevdik biz. Geceleyin dolunay eşliğinde bu güzel yaşamı bize sunan kutsal avcı Artemis’e sunular sunup dualar edeceğiz. Sizlerde bize eşlik edeceksiniz. Şimdi, odalarınıza çekilip dinlenebilirsiniz.”

Kraliçenin dudaklarından dökülen sözleri havada takip eden Hezarfen Çelebi gibi hissetmiştik kendimizi. Havada yankılanan bu sözleri yere indirip toprağa dikiyorduk ki bu sözler köklensin geleceğe uzansın diye. Zaman gezginleri olan bizler, Amazon savaşçılarının cesareti, bağımsızlığı ve savaşçı ruhunun, zamanın ötesine geçerek günümüze kadar ulaşacağını, gelecekten geldiğimiz için çok iyi biliyorduk. 1970’li yıllardaki feminist hareketin çıkış noktalarından biri, bu savaşçı kadınlar olacaktı. Üç bin yıl önce yaşamış bu Anadolulu kadınların Truva savaşındaki destansı mücadeleleri, savaşçı ruhları şu an tüm dünyada feminist hareket olarak yaşıyor.

Bu hikaye 8 Mart Dünya Kadınlar gününe ithafen yazılmıştır. İlk kadın hareketi ve kadın isyanı yüzyıl önce New York’ta değil üç bin yıl önce Anadolu’da başlamıştır.

Kaynakça: 
Pariyarkal Tarihin Egzotik Kadınları Amazonlar, Şule Didem Gök, Y.Lisans Tezi, 2019, Gaziantep.
Can Yücel, Alava Şiir Kitabı, Türkiye İş Bankası Yayınları.
Avatar photo

Ege Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü ve Ege Üniversitesi Eser Koruma Restorasyon Bölümlerinden mezun olan Okan Özalp, halen Datça'da Arkeolog olarak görev yapmaktadır.

Yorum yaz