Inserm ve Rennes Üniversitesinin Antibiyotik Direnci Keşfi
Antibiyotik (antimikrobiyal) direnci infeksiyon oluşturan bakterilerin antimikrobiyal bir ilaca doğal veya sonradan kazandıkları direnç sonrası şekillenmektedir. Bu durum, bir anlamda bakterilerin yeni çevrelere uyum sağlamasıdır. Bakteriler, antibiyotiğin etkinliğine karşı koyabilmek için hücre yapılarını değiştirebilmektedir. Bir bakteri ilaca karşı direnç kazandıktan sonra, o ilaç artık infeksiyonun tedavisinde etkili olmamaktadır. Bazı direnç tipleri diğer bakterilere de geçebildiğinden, giderek artan sayıda infeksiyon artık antibiyotiklerle tedavi edilememektedir. Direnç çok fazla kişiyi etkileyebildiğinden, dünya çapında önem kazanmakta ve toplum sağlığı açısından büyük tehlike oluşturmaktadır.
İnfeksiyöz hastalıklarda, antibiyotiklere karşı rezistans görülmesi birkaç farklı şekilde olabilmektedir.
- Bakterilere etkin olan maddeyi inaktive eden veya parçalayan enzimlerin oluşumu,
- Aktif taşıma mekanizmasındaki bir blokaj veya membran perneabilitesindeki değişiklikler,
- Antagonist sentezin artması,
- Bakterinin metabolizmasındaki değişiklikler başta gelen faktörlerdir.
Bakterilerde belirli bir antibiyotiğe karşı görülen direnç, kimyasal yapı benzerliği ve etki mekanizması benzer başka antibiyotiklere karşı da oluşabilmektedir.
Direnç geliştirmiş bakteriyi daha sonra aynı antibiyotikle yok etme girişimi başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Bu nedenle dünyada pek çok bilim insanı bu direnci nasıl aşabileceklerinin araştırmasını yapmaya başlamışlardır.
Son dönemde yapılan en önemli araştırmalardan birisi de Fransa Ulusal Sağlık ve İlaç Araştırmaları Enstitüsü (İnserm) ve Rennes Üniversitesinde yapılan çalışmadır. Bu çalışma aşağıda özetlenmiştir.
2011 yılında Rennes Üniversitesi’nde Staphylococcus aureus toksinlerinin aynı zamanda antibakteriyel etkisi olduğu keşfedilmiştir. S. aureus’un salgıladığı molekülün hem toksik hem de antibiyotik etkisine sahip olduğu belirlenmiştir. Araştırıcılar, bunları ayırmayı başarabilirlerse vücuda toksik etki yapmayacak yeni bir antibiyotik oluşturabilecekleri fikrinden yola çıkmışlardır.
Böylece, ISCR ekibinden kimyager Michéle Boudy Floch’un yardımıyla yeni bir peptidomimetik ailesi sentezlenmiştir. Bu peptidomimetik ise adından da anlaşılabileceği gibi doğal bakteriden salgılanan peptidlerden daha kısa ve modifiye edilmiş bir haldedir.
Hazırlanan 20 molekülden 2 tanesi S. aureus ve Pseudomonas aureginosa’nın antibiyotik rezistans tipleriyle enfekte edilmiş ağır sepsis ve deri enfeksiyonlu deney farelerinde etkili olmuştur. Aynı zamanda hayvan ve insan hücresi fark etmeksizin, dozun 10-50 kat üstüne çıkılsa bile hiçbiri, renal sistem de dahil olmak üzere, hiçbir sisteme toksik etki göstermemiştir. Bu doz aşım oranı günümüz antibiyotik standartlarının çok üstündedir.
Daha sonraki antibiyotik rezistanslığı araştırmalarında ise, rezistanslık oluşması için in vivo ve in vitro ortamlarda rezistanslık için mükemmel koşullar oluşturulmasına rağmen hiçbir rezistanslık gözlenmemiştir. Fakat gözlem, sadece 15 günlük bir süreçte yapıldığından, hala şüpheyle yaklaşılmaktadır.
Rennes Üniversitesi İlaç Laboratuvarı ve Bakteriyel Düzenleyici RNA’lar bölümünün direktörü Brice Felden’e göre ise sonraki adım insan üzerinde klinik deneylerin ilk adımının atılmasıdır.
Bu buluş Rennes Üniversitesi adı altında patentlenmiş ve lisanslanmıştır.
Deniz Yılmaz KESER
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesi 4. Sınıf Öğrencisi
https://presse.inserm.fr/en/new-antibiotics-developed-by-inserm-and-universite-de-rennes-1/35666/
Yorum yaz