DENİZ EKOSİSTEMİNDE DENİZ SALYASI NEDİR? NEDEN-SONUÇ İLİŞKİSİNİN SORGULANMASI YAPILMADAN SORUN ÇÖZÜLEMEZ
ÖZET
Çevre gününün anıldığı bu günlerde Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi kıyılarını saran deniz salyası (müsilaj) tesadüfen oluşmuş bir çevresel felaket değildir. Müsilaj sorunu ülkemizin çarpık kentsel dönüşümü, ekonomik-sosyal dönüşümünün adeta bir yansımasıdır. Bu yansıma ile çevre, ekoloji ve denizleri nasıl tanımladığımız ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’nin 84 milyonluk nüfusunun yaklaşık 25-27 milyonu Marmara Bölgesinde yaşamaktadır. Türkiye sanayisinin ağırlığı bu bölgededir. Marmara denizini çevreleyen yerleşim yerlerinin endüstriyel atıkları ve yoğun nüfusun atıkları uzun zamandır Karadeniz, Marmara ve boğazın sularına boşaltılmaktadır. Uzun zamandır denizlerde ve boğazlarda balık türlerinin azaldığı, kirliliğinin artığı sık sık belirtiliyordu. Ancak konu uzun erimli olarak yetkililerce dikkate alınmadı. Ta ki Marmara Denizinde müsilaj oluşana kadar.
Bir bütün olarak istisnalar hariç ülkemizin ve belediyelerimizin çevre anlayışı atıkların toplanması ve kentlerin dışına çıkarılması, endüstriye işletmelerin atıklarını bertaraf etmesi ve ye arıtması işlemleri yeterli görülmemektedir. Denizler adeta atıkların boşaltılacağı bitmez tükenmez umman olarak görülmektedir. Ancak denizin doğası bugüne kadar boşaltılan atıkları taşıyabiliyordu. Her alanda olduğu gibi çevresel atıkların denetimsiz olarak ortama bırakılmasının artması ile artık deniz ekosistemi doğal yapısını kaybetme noktasına gelmiş görülüyor. Doğanın en önemli özeliklerinden birisi (karada ve suda) mikroorganizmalar doğadaki organik ve kısmen inorganik bileşikleri ayrıştırır. Ancak birleşik kaplar prensibi gereği bugüne kadar denize boşaltılan atıkları denizlerin doğal dengesi tarafından tamponlandı. Ancak artık denizdeki ekosistem atıkları kendi sistemi ile baş edemez duruma gelmiştir. Denizdeki bir çok canlı atıkları ayrıştırabilmekte, bir kısmı ortaya çıkarılan müsilajlar ile beslenerek bertaraf ediyor vs. Denize bırakılan kimyasalların deniz ekosistemindeki bazı mikroorganizmaların yaşam alanlarını daralması sonucu ekosistem kendi kendini restore edemez duruma geldi. Denizlere bırakılan organik atıkların parçalanmasını sağlayan organizmaların oksijeni tüketmeleri ile ortamda oksijenin azalması ile bazı oksijenle solunum yapan canlı grupları ortamda azalınca ekosistemin dinamik işleyişi gereği başka organizmalar ortaya çıkmaya başladılar.
Anlaşılan çevredeki tarımsal alanlar, şehirlerin katı-sıvı atıkları ve kimyasal fabrikaların atıkları denizlere bırakılan, içinde yüksek konsantrasyonlu azotlu ve fosforlu (deterjanların temel maddesi fosfor) bileşikler mikroorganizmaların hızla çoğalmasına neden olmaktadır. Suya dışarıdan karışan organik bileşikler özelliklede fosforlu maddeler başta alg ve belirli bakterilerin hızla çoğalmasına (ötrofikasyon) yol açmaktadır. Bu arada denizlerde mikroorganizmalar tarafından hücreden dışarı salgılanan şekerli ve proteinli polisakkaritler ortamdaki diğer kirletici parçacıklarında birbirine yapıştırarak ortamı az akışkan duruma getirmektedir. Fitoplankton olarak bilinen su yosunlarının da çıkardığı organik bileşikler deniz yüzeyinde sümüksü salgı birikmesine neden olur. Bu arada ötrofikasyonun arması ile denizdeki oksijenin azalması ile anaerobik (oksijensiz yaşayan) farklı mikroorganizmaların gelişmesine neden olabilmektedir. Oksijensizlik durumu ekosisteminin işlevsiz kalması anlamına gelmektedir.
Doğa bir bütün olduğu için ortama bırakılan atıklar sonunda deniz salyalarının kapladığı oksijenin olmadığı ve diğer canlıların öldüğü sonunda gıda güvencesinin riske girdiği duruma gelir. Bu bütünlük anlaşılmamış ve bu sebepten dolayı ciddi bir felaket ile karşı karşıyayız. Bu olgu anlaşılmadan sorunun çözümü de anlaşılmaz.
Bölgenin atıkları denize deşarj edildiği için suyun sıcaklığı ve iklimi değişmiş, kimyasal yapısı ve deniz hidrobiyolojisi de bozulmuş durumdadır. Denizlere bırakılan atıklar kadarının da doğaya bırakılması sonucu toprakların da kirlenmesine neden olmakta ve besin zinciri yolu ile tüm canlılar ve özellikle de toplum sağlığı bozulmaktadır. Bütün göstergeler göstermektedir ki çevresel sorunların olumsuz etkisi beklenenden de daha ciddi sonuçlar oluşmaktadır. İklim değişimleri, salgın hastalıklar, vb. birçok sorun insan kökenli sorunlardan kaynaklanmaktadır. İnsanın biraz çıkar eksenli paragöz anlayıştan doğa ve insan eksenli yapıya dönmesi insanlığın sürdürülebilirliği için yararlı olacaktır.
Bugün Marmara denizinde yaşanan müsilaj sorunu tamamen büyük bir ekosistem sorunudur. Ekoloji bilimini ilgilendiren alanlarda çalışan tüm bilim insanları yaşanan olgunun sebep sonuç ilişkisini bilirler. Sorun ağırlıklı olarak da mikrobiyal ekoloji alanı ile doğrudan ilgilidir. Toprak ekolojisi ve mikrobiyoloji ile ilgilenen bir araştırıcı olarak denizdeki müsilaj salgının oluşumu mekanizması ve kaynaklarını genel ekoloji-ekosistem mekanizması ekseninde tahmin edebiliyorum. Ayrıca bitki kök müsilaj’ının toprak yapısı üzerindeki olumlu etkisi çalıştığımız konu olarak ayrıca ilgimi çekmektedir.
İlgi duyanlar için konunun geniş anlatımı aşağıda belirtilmiştir.
Sanayi devrimi ile başlayan fosil enerji kaynaklarının kullanımı çevre sorunlarını arttırdı
Sanayi devrimi ile başlayan fosil (rezerv) enerji kaynaklarından petrol ve kömürün yakılarak tüketimi ile atmosfere sanılan CO2 miktarında meydanda gelen artış ilk defa 1900’lu yıların başlangıcında belirtilmişti. Ancak 1980’li yılarda NASA tarafından bilimsel olarak küresel olarak atmosferde CO2 konsantrasyonunun normal değerlerin üzerinde arttığının açıklanması ile dünya sorunun farkına varmış oldu. Yapılan açıklamada dünyanın ısındığı ve tekrar geriye dönüşünün de çok kolay olmadığı belirtilmektedir. ABD’de petrol ve kömür sektörünün önde gelenleri konuyu Kongreye taşımaya çalıştılar. Dünyada artan çevre sonu günden güne artması ile dünyanın çevresinde oluşan Albedo etkisi nedeniyle güneş enerjisinin yansıması ile oluşan absorbasyon ile atmosfer içeride ısınmaya devam etmektedir. Bunun sonucu kutuplarda sıcaklığın 50C den 22 0C kadar yükseldiği belirtiliyor. Küresel ısınma olarak tanımlanan bu süreç iklim değişimlerine neden olmaktadır.
Geçmişten bugüne iklimde meydana gelen değişimlerin ve küresel iklim değişikliklerinin yüzde 90’ına insanların neden olduğu somut veriler ile görülmektedir. Günümüzdeki sera gazlarının kaynağının başta enerji üretimi ve diğer sanayi kuruluşları olduğu bilinmektedir.
Dünyada hayatımızı kolaylaştıran elektrik ve elektronik ürünler diğer taraftan çevreyi kirleten ve küresel ısınmayı tetikleyerek sinsice dünyanın sonunu getirmeye çalışan organlardır. Maalesef günümüzde başta batının sanayileşmesi ve teknolojiyi kullanması ile başlayan ve bitmek, tükenmek bilmeyen kâr hırsının bütün dünyanın toprağını, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını, suyunu, havasını birer üretim faktörü olarak görmesi sonucu doğal dengelerin bozulmasına neden olmaktadır. Doğal dengenin bozulması ile bütün canlı varlıklar gibi bizlerinde sağlığının olumsuz etkilendiği görülmektedir.
Artan çöp üretimi çevre kirliliğini de arttırdı
Türkiye’de ortalama günde kişi başına 1,12 kg çöp ve 183 Litre atık su üretilmektedir. Marmara bölgesinde 25 milyon insanın günlük toplamda 28 milyon kg çöp ve 4.6 milyar litre atık su üretilmekte ve çoğunluğu değişik yollarla denizlere akmaktadır. Son yıllarda başta sanayinin atıkları ve kentlerin çöplerinin döküldüğü yerlerin başında tarım alanları, orman ve su kaynakları gelmektedir. Şehirlerin sıvı ve katı atıkları ne yazık ki akarsulara ve denizlere çoğu zaman kontrolsüz olarak deşarj edilmektedir. Çoğu sanayi ve diğer işletmeler derin deşarj (20-25 m derine) atıkları bırakmaktadırlar. Yer altı taban suyu ve çatlaklardan denize ulaşan atıklar kirliliğe neden olabilmektedir. Sistemin tamponlanma kapasitesinin üzerindeki kirlilik faktörleri canlılığın yok olmasına neden olmaktadır. Denizlere değişik yollarla deşarj edilen kent ve endüstri atıkları başta Marmara ve Karadeniz’de yaşanan deniz salyasına sebebiyet vermektedir.
Katı çöplerin kentlerin çevresine yığılması ile ayrı toprak kirliliğinin yaralı mikroorganizmaların ölümüne neden olması beraberinden doğal ekosistemin işleyişini de etkilemektedir. Organik ağırlıklı kentsel çöplerden oluşan yığınları metan gazı üretmesi ile aynı şekilde küresel ısınma etkisi yaratarak deniz ekosistemini de bozmaktadırlar. Bilindiği gibi metan (CH4) diğer sera gazlarından CO2‘den daha tehlikeli bir gazdır.
Çevre kirliliğine neden olan insan faktörü kaygıları arttırıyor
Türkiye nüfusunun 1/3’ünü oluşturan Marmara Bölgesi Türkiye sanayisinin %60’ını oluşturmaktadır (https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_sanayi). Türkiye’de üretilen azotlu ve fosforlu gübre fabrikaları Marmara bölgesinde başta Kimya İhtisas Organize Sanayi Bölgesi olmak üzere çoğu kimyasal üretim fabrikaları Kocaeli bölgesinde bulunmaktadır. Balıkesir bölgesinde tavukçuluk, Bursa bölgesindeki tekstil fabrikalarının organik ve inorganik atıkları yeterince filtrelenmeden çoğu zaman derin deşarja bırakılmakta olduğu basında sıkça haber konusu olmaktadır.
Konuya ilişkin bilim insanı hocalarımızın belirtiği şekilde önlem alınmaz ise yakın gelecekte denizlerde balık tutulmasının zorlaşacağı belirtiliyor. Yine yapılan açıklamalarda yüzeyden derine inildikçe oksijenin sınır değerlerinin çok altında olduğunu rapor edilmektedir. Marmara denizindeki salya ile çöplerin ve atık suların evlerden, işyerlerinden denize kadar taşınması sonucu oluştuğu görülmektedir. Ayrıca iç göllerden, Tuz, Van ve Salda göllerinin de şehir atıklarının etkisi ile kirlendikleri sık sık basına yansımaktadır. Deniz ve iç suların kirliliği, ekonomik, sosyal ve toplum sağlığına kadar uzandığı için son salya kirliliği kamuoyu tarafından daha çok görünmek zorunda kaldı. Denizdeki salya kirliliğinin tek yönlü değil, çok yönlü ve bütünlüklü bir konu olduğu yeni yeni anlaşılmaya başlandı. Bu konu eğitim anlayışımızdan, içinde yetiştiğimiz aile ve toplum ortamının yanında ülkenin ekonomik hukuk sistemi ile de doğrudan ilişkilidir.
Deniz salyası (müsilaj) nedir?
Ekolojik olarak her canlı varlığını devam ettirmek için kendi yaşam alanını ve besin kaynağını belirlemektedir. Canlılar yaşamsal yolculuklarında beşlin kaynaklarını sağlarken kendilerine yararlı olan bir başka canlı için zararlı olabilmektedir. Bu bağlamda gerek denizlerde ve gerse karalardaki bitkisel kökenli organizmalar bazı salgılar üretmektedirler.
Denizlerimizde yaşanan müsilaj salgısı bir bütün olarak doğa, çevresel ekosistem ve biyosferi ilgilendirmektedir. Doğal ekosistemler dinamik bir yapı içerisinde kendilerine özgü ve süreklilik gösteren dinamik bir denge içerisinde işlevlerini sürdürmektedirler. Biyosfer (yaşam katmanı) en büyük biyolojik birim olarak bütün etkileşimler sonucu belirli bir denge esasına göre işlediği için, herhangi bir noktasında meydan gelebilecek herhangi bir fiziksel, kimyasal ve biyolojik değişme bir başka bölgede etkisini gösterecektir.
Yakın geçmişe kadar insanın doğayı anlamadan doğayı bir atık deposu olarak gören bilinçli bilinçsiz davranışlarının sonucu artık doğa fonksiyonlarını yürütemez duruma gelmiş görülüyor. Başta Marmara Denizi, Ege denizi ve Karadeniz’de oluşan fitoplankton olarak tanımladığımız mikro alglerin (bitkiciklerin) aşırı çoğalması ve denizde artan kirliliğe tepki olarak ortama salınan salgı (müsilaj) denizlerin bir bütün olarak yaşam alanı olmaktan çıktığı görülmektedir. Ancak denizlerde mikroorganizmalar tarafından hücreden dışarı salgılanan şekerli ve proteinli polisakkaritler ortamdaki diğer kirletici parçacıkları da birbirine yapıştırarak ortamı az akışkan duruma getirmektedir.
Müsilaj karasal ekosistemde toprak oluşturan yararlı bir salgıdır
Karasal ekosistemdeki bitki ve bitkisel yapılı mikroorganizmaların bazılarının ürettiği müsilaj salgıları bitki ve toprak gelişimi için büyük önem oluşturmaktadır. Doğadaki kaktüs türü bitkiler, topraktaki mikroorganizmalar de müsilaj üretirler. Bitkiler tarafından üretilen müsilaj, su depolanmasında, tohum çimlenmesinde önemli rol oynarlar. Toprakta bitki kökleri ile birlikte simbiyotik ilişki kuran mikoriza mantarları tarafından salgılanan Glomalinin denilen doğal bileşik bir glikoprotein (glycoprotein, şeker+protein) toprak partiküllerini bir araya getirerek toprak yapısını iyileştirir.
Özet olarak; doğanın işleyişini bütünlüklü olarak anlamamız gerekiyor. Doğanın işleyişini ve yasalarını bilmeden gelişi güzel yer yüzeyinin tanzim etmeye kalkarsak bugün yaşadığımız insan etkisinden kaynaklanan ekolojik sorunları yaşamak zorunda kalırız. Alt yapısı oluşturulmadan endüstri bölgeleri oluştursak, milyonlarca insanı Anadolu’nun kırsalından koparıp İstanbul ve çevresine yerleştirsek. Bu kadar insanın gıda, su ve barına ihtiyaçları yanında sistemin çıktıları olan çöpler ve atık suların olası olumsuz etkileri planlayamazsak zamanla böylesi ciddi ekolojik sorunlar oluşur. Kısacası sorun bugün değil dünün iyi planlanmamış çözüm önerilerinden oluşmuş ciddi bir sonuç. Bugün müsilaj’ı toplarım demekle de sorun çözülmez. Bugün toplarsın, sorunun kaynağı devamlı sorun üretiyorsa yarın başka bir şekilde başka bir şekilde ortaya çıkar. Çare öncelikle bilimsel yöntemler ile sorun/sorunların nedenlerini belirlemek. Sonrada soruna neden olan etmenleri ortadan kaldırmak gerekir.
Ne yapılabilir?
Sorun bütünlüklü bir çevresel sorun. Kısa ve uzun vadede alınması gereken acil ve yapısal önlemeler gerekiyor
- Acilen derin deşarjlar durdurulmalı.
- Bütün işletmelerin ileri biyolojik atık arıtma sistemine geçilmeli.
- Başta denizlere yüksek konsantrasyonlarda azot, fosfor ve organik atık deşarj eden işletmelerin ileri biyolojik artıma sistemlerine geçene kadar faaliyetleri durdurulmalı.
Uzun sürede;
- Marmara bölgesinin daha fazla göç almaması sağlanmalı. Hatta göçün seyreltilmesi için teşvikler geliştirilmeli.
- Sanayi işletmelerinin bir kısmı yurdun değişik bölgelerine dağıtılmalı. Hem insanlar yurtlarında iş güç sahibi olur hem de batıya göç sınırlandırılmış olur.
- Çöp ve atık suların yerinde arıtılması ve geri dönüşeme yönlendirilmeli.
- Çevreye dayalı yeşil mutabakata uygun politikalara bağlı bir kalkınma ve gelişme planlanmasının yapılması planlanmalıdır.
Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi,Toprak ve Bitki Besleme Bölümü öğretim üyesidir.
Yorum yaz