2 ŞUBAT DÜNYA SULAK ALANLAR GÜNÜ: RAMSAR SÖZLEŞMESİ
Eğirdir Gölü © E. Kesici
1971 yılında İran’ın Ramsar Kenti’nde uluslararası anlaşma özelliği taşıyan ve sulak alanların korunması bakımından uluslararası işbirliği için temel teşkil eden “Dünya Çapında Önemli Sulak Alanlar Sözleşmesidir. Sözleşme ilk Ramsar’da imzalandığı için bu isimle anılmaktadır. Ülkemiz ise; sözleşmeyi 1994 yılında imzalayarak taraf olmuştur. Sözleşme 94/5434 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla 17.05.1994 tarihi ve 21937 sayılı Resmi Gaz. yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ülkemizdeki sulak alanların 14 tanesi Ramsar alanı olarak tescillenmiştir. Ayrıca 59’u Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan ve 13’ü Mahalli Öneme Haiz Sulak Alan olarak tescil edilmiştir.
Türkiye’nin de taraf olduğu Ramsar Sözleşmesince; sulak alanların tanımı; “Doğal ya da yapay, sürekli ya da mevsimsel, tatlı, acı ya da tuzlu, durgun ya da akan su kütleleri, bataklıklar, turbalıklar ve gelgitin çekilmiş anında derinliği altı metreyi aşmayan deniz haliç, akarsu deltası, kıyı lagünü, göl, bataklık veva tuzcul bataklık, doğal ya da suni tuzlalar, baraj ve gölleridir.”
SULAK ALANLARIN ÖNEMİ
Milyonlarca yıllık doğal süreçler sonucu yaşamı sağlayan ortamlar olarak oluşan sulak alanlar; zengin bitki ve hayvan türleri( biyoçeşitlilik) ile yoğun organizma koleksiyonuna sahip yeryüzünün en önemli yaşam alanı, laboratuvarı, müzesi ve genetik rezervuarlarıdır.
Sulak alanlar canlıların yaşantısı için olmazsa olmazıdır. Sağlık, ekonomik, kültürel, bilimsel ve reaktif değeri olan yeryüzünün en zengin ve en üretken ekosistemleri – mekanlarıdır. Dolayısıyla insanlar canlılarla sulak alanlarla iç içedir. Bulundukları bölgenin su rejimini dengelemede işlev ve katkılar sağlayan sulak alanalar içtiğimiz, tarımda, endüstride kullandığımız suyun tek doğal, masrafsız fabrikalarıdır ve bulundukları yörenin iklimini de düzenlerler, iyi yönetilirlerse bolluk bereket, iyi yönetilmezse hastalık ve felaket getirirler! Çağlar boyunca bir çok medeniyete, kültüre ev sahipliği yapan, çok yüksek ekonomik ve ekolojik değere sahip olan, sulak alanlar; bölgenin su üretim ve su rejimini düzenlemekle iklimin kararlığını sağlarlar. Ayrıca, taşkın-sel kontrolünü, tarım ve su ürünleri, hayvancılık, saz-kamış üretimi, turba özelliğindeki toprakların üretimi-taşınımı, sağlık, gezinti yerleri, yeşil alanlar, dinlenme alanlarını üretirler.
İKLİM Mİ SULAK ALANLARI KORUR, SULAK ALANLAR MI İKLİMİ KORUR? İKLİM DEĞİŞİMİ Mİ SULAKALANLARI KURUTTU, SULAK ALANLARIN GİDEREK KURUMASI MI İKLİMİ DEĞİŞTİRDİ?
NEMİN (Su buharının) ASIL KAYNAĞI NEDİR?
Nem (su buharı) iklimi oluşturan en önemli etkendir. Su buharının asıl kaynağı sudur. Her ne kadar atmosferde her zaman bir miktar su buharı bulunsa da, nemin asıl kaynağı yeryüzündeki sulardır. Yeryüzündeki suların kaynaklarının en önemlilerinden biri su rezervlerimiz olan sulak alanlarımızdır. Buradaki suların buharlaşması sonucu ise su buharı atmosfere karışmaktadır. Atmosferdeki nem; su buharı, sis veya bulut olarak ve en son aşamada da yer yüzeyine yağış olarak dönmektedir. Hava, bulundurabileceğinden fazla nem içerirse bu miktar, katı ve sıvı tanecikler şeklinde yoğuşur.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ NEDİR?
İklimi belirleyen ana koşul nemdir. Bilindiği gibi yeryüzünde su; sulak alanlarda (deniz, göl ve okyanus gibi farklı büyüklükteki su kaynaklarında) yeraltında, kutuplarda bulunmaktadır. Hidrolojik döngü, gerçekte yeryüzünde bulunan suyun faz ve yer değiştirmesidir. Havanın nem bakımından doymasına bağlı olarak nem yeryüzüne katı veya sıvı halde düşerek yağışları şekillendirmektedir. İklim değişikliği atmosferdeki su buharı seviyelerini arttırıyor ve su bulunabilirliğini daha az öngörülebilir hale getiriyor. Bu kimi yerlerde daha yoğun yağmur fırtınalarına, kimi yerlerde ise, özellikle yaz ayları sırasında çok şiddetli kuraklıklara sebep olabilmektedir.
Kuraklığının asıl nedenini İklim Krizi değildir!
Su kaynaklarımızın giderek kuruması, iklimin değişimini “ İklim Krizine” bağlamak, işin kolayına kaçmak olduğu gibi gerçek sorunu ve bilimi görmezden gelmek olacaktır. Yağışların suya bağlı olduğunu, nem azlığının kararsız iklime yol açtığı ve dolayısıyla yağış azlığı nedeniyle sulak alanların da etkilendiği bilinmektedir. Burada yer kürede suyun azalmasına neden olan faktörlerin başında tarımda su kullanımı ve azalan kaynakların iyi yönetilememesi öne çıkmaktadır. İklimi değiştiren kuraklıktır. Ülkemizdeki kuraklığın temel nedeni, su kaynaklarının neredeyse % 80’i çeşitli yöntemlerle su bilançosu göz ardı edilerek çekilmektedir. Sular çekildikçe buharlaşma- kuruma daha hızlı artmaktadır. Vejetasyon (bitki örtüsü) kayıpları su buharının tutulmasını artırdığından kuruma da artmakta, hava, toprak nemsiz kalmakta, suya olan talep giderek artmaktadır. Burada “domino etkisi” oluşmaktadır. Yani suyun iyi yönetilememesi, su alanlarında kayıpların giderek artması (neredeyse son yıllarda 2 Marmara Denizi kadar su yüzey alanımızın kuruması/kurutulması), iklimin değişmesine neden olmaktadır bu olay bir nevi zincirleme reaksiyonlarla sulak alanlarımızın- yeraltı sularının beslenememesine neden olmaktadır.
KÜRESEL ISINMANIN ETKİSİ! SERA ETKİSİ- SAZLIK ALANLAR-RESİFLER
Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu belirtilmektedir. Fosil yakıt kullanımı, çok yararlı olan karbon miktarının insan etkisiyle anormal oranda artışıyla oluşan “sera etkisiyle” Güneş’ten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı bildirilmektedir.
Sulak alanlarımızda yer alan kamışlık sazlık alanlarla ve resiflerle, doğanın dengesinin bir parçası olan ve büyük önem arz eden fakat, fazla miktarla salınan karbonun oluşturduğu sera gazı artışıyla, iklim değişikliğinde etkili olan karbonun neredeyse % 42’sinin sulak alanlarda depolandığını unutmamız gerekir. Sulak alanlarda aşırı su kullanmakla- biyolojik çeşitliliğini koruyamadığımızda, iklim değişimlerine neden olan sera etkisi oluşturulmaktadır. Sulak alanlar kurudukça- işlevlerini kaybettikçe karbonu depolamayı bırakın, bünyelerindeki karbondioksitin salınmasıyla iki katı ters etki yapmaktadırlar.
YAĞIŞLAR MEVSİM KOŞULLARINDA; FAKAT!
“İklim Krizini” yaşamamak; doğanın işleyişini, yasalarını, bizlerin iyi okuması ve uymasına bağlıdır. Yaşamı ve doğayı düzenleyen suyu korursan, iklimini korursun. Son aylarda iklimin normal seviyeye ulaşması ve su kaynaklarımızda su seviyesinin artması sevindirici. Ama 60 yıldır uygulan su-tarım kullanımı ve yönetimi günün bilimsel koşullarına göre düzenlenip yönetilmedikçe “365 gün yağış da olsa”, 2022 yılı ve sonrasında ülkemizde kuraklık ve kuraklığa bağlı; üretim, ürün kaybı, suya ulaşım sorunları ve rahatsızlıklar yine gündemimiz olacaktır. Sınırsız olmayan su kaynaklarımızın korunması yağmuru beklemekle çözümlenemez. Su sorunu artıkça göllerimiz de iklimimiz de daha çok kuruyacaktır. Su kullanımında tarımda bilimsel tarım uygulamalarına geçmek zorundayız. Öncelikle su kaynaklarımıza ve iklime göre tarımımızı, kentlerimizi, sanayimizi düzenlemek gerekmektedir. Unutmayalım ki, doğa, yaşam, su iyi yönetilirse sağlık, bolluk, bereket, iyi yönetilmezse; yaşanan kuraklık, salgın, kıtlık ve savaşa neden olur.
Süleyman Demirel Üniversitesi, Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi emekli öğretim üyesi ve Su Enstitüsü kurucusu, sulak alanlar ve sulak alanların korunması üzerine çok sayıda çalışması bulunan Limnolog Dr. Erol Kesici, derneğimiz üyesi ve bilim danışmanıdır.
Yorum yaz