DEPREM DEĞİL, İNSANIN DOĞANIN KURALLARINI ÖNEMSEMEYEN ANLAYIŞI ÖLDÜRÜYOR
Depremlerde Yıkılan Yapıların Tarım Toprakları Üzerinde Kurulmuş Olması ve En Fazla Can Kayıplarının Buralarda Olması Tesadüf müdür?
Öncelikle 30 Ekim 2020’de Ege Denizinde meydana gelen deprem ve sonrasında yaşanan küçük çaplı tsunami sonucu İzmir-Bayraklı’da hayatını kaybedenlere Allah rahmet, yaralılara geçmiş olsun dileklerimizi sunmak isteriz. AFAD depremin büyüklüğünü 6.6 ve depremin etkisinin en çok İzmir körfezine açılan Bayraklı ve Bornova ilçelerinde gözlendiğini belirtti. Uzmanlar depremin bu ilçelerde etkili olmasının en büyük nedenini alüvyon dolgulu yumuşak zeminli bölgeye denetimsiz ve deprem kurallarına aykırı yapılaşmadan kaynaklandığını belirtiyorlar. Denetimsiz yapıların yer aldığı tarım alanları üzerindeki binaların kâğıt gibi üst üste yığılmış görüntüleri basına yansıyınca son 30 yılda ülkemizde gördüğümüz bütün depremlerde binaların yıkılma nedeni olarak görülen tarım alanlarına yapılan çarpık kent yapılaşması hatırlandı. Genelde tarım toprağı ve alüvyon dolgulu zeminli ortamların depremde deprem dalgalarını absorbe ettiği belirtiliyor. Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Sinancan Öziçer, “tarım alanı ve alüvyon dolgu ortamı deprem dalgasını emer, özümser ve içine çeker. Bu da binaların daha fazla zarar görmesine neden olur. Deprem ile oluşan sarsıntının genliğini çoğaltır ve yıkıcılık özelliğini artırır” demektedir.
Depremlerde Yıkılan Binaların Çoğunluğu Tarım Toprakları Üzerine Yapılanlardır
Şu ana kadar yaşanan bütün depremlerdeki ölüm olgularının genelde tarım toprakları üzerine inşa edilen binaların depremlerde kâğıt gibi üst üste kaynaklandığını göstermektedir. Gerçekten bugün uzmanların açıklamalarına Bayraklı ilçesi denize yakın eski bir bataklık ve tarım yapılan bir bölgeymiş. Geçmişte denizsel dolgu, balçık ve alüvyonların bulunduğu bir alan iken daha sonra kıyıların doldurulması ve suyun da çekilmesi ile bölge hızla denetimsiz olarak konut alanlarına açılmış. Geçen yüzyılda hızla artan nüfus, kırsaldan kentlere göç ve kentlerin çevresinde gerçekleşen gecekondulaşma ile yönetmenliklere uygun olmayan bir yapılaşma anlayışı gelişmiştir.
Van depreminden hemen sonra kameralara yansıyan görüntüler daha önce duyulan deprem öldürmez binalar öldürür sözünü bir kez daha hatırlattı. Erciş’ten yansıyan sandviç türü yassılaşmış ve üst üste yıkılmış yapılardı. İnşaat mühendisleri binaların üst üste kâğıt gibi yıkılma nedenlerini daha iyi anlatacaklardır. Basının paylaştığı görüntülerde Van’ın kuzeyindeki beyaz materyalin aksine güneyde kırmızı renkli tarım topraklarının üzerinde yapılan evlerin yıkıldığı görülüyordu. Daha önce Muş, Elazığ, Kütahya-Simav ve daha eski Yalova depreminde tarım topraklarının üzerinde yapılan binaların yıkıldığı gözlenmişti. Genelde müteahhitlerin yaptığı binaların bilindik anlayış sonucu yıkılmakta olduğu söylentisi de yaygındı.
Aslında tarihsel olarak insanların ilk yerleşim yerleri nehirlere yakın tepelik alanlarda, nehirlerin taşıdığı balçık-toprağın sap-saman, yumurta akı ve kireç ile karıştırılarak sağlam kerpiç yapılar halinde kurulmuştur. Benzer yapılar günümüzde Pakistan, Afganistan, İran, Anadolu ve dünyanın birçok bölgesinde görülmektedir. 21 Şubat 2005 sabah saatlerinde İran’ın Kirman eyaletinde 6.4 şiddetinde oluşan depremde kerpiçten yapılmış benzer evlerin üst üste kâğıt gibi yıkıldığı gözlenmişti. Daha önce aynı bölgede meydana gelen başka bir depremde de yaklaşık 30 bin kişi ölmüştü.
Kerpiç yapılan toprakta esas unsur topraktaki kilin niteliğidir. Toprağın önemli kısmını oluşturan kil mineralleri farklı tabakalardan meydana gelmişlerdir. Kaolinit tipi killerden (1:1 tabakalı) porselen yemek tabakları, seramik, kerpiç, tuğla ve çanak-çömlekler yapılır. Kaolinit killeri tabaka aralığının dar olması nedeniyle bünyesine daha az su aldığı için daha sağlam yapılar için kullanılır. Ayrıca kilin sıkıştırılma durumu ve kurutulma durumu kerpicin sağlamlığını doğrudan etkilemektedir. Bilindiği gibi kilin pişirilmesi ile çelikten daha sağlam seramikler yapılmaktadır. Killerden-seramikten ısıya dayanıklı parçaların yapılması günümüzde ciddi bir teknolojik üretim alanıdır. Bu bağlamda kerpiç yapılar sağlam da olabilir. Diğer 2:1 tabakalı kil mineralleri ise bünyelerine daha fazla su aldığı için daha fazla şişebilen ve büzülebilen minerallerdir. Ancak kerpiç yapımından kullanılan kilin doğru seçilmiş olması ve iyi hazırlanması önemlidir. Helen eski yapıların depremlerden az etkilenmesinin bir nedeni yapı malzemesinin dayanıklı olmasıdır. İzmir depremi sonrası bir vatandaşımız “evimizin kolonlarının dayanıksız olduğunu bilmiyordum, çekiçle kolonlarımıza dokunduğumuzda toz gibi dağıldı” diyerek malzemenin kalitesini belirtmiştir.
Depremlerin Yarattığı Olumsuzluklar İle Eğitim, Sosyal, Mimari Ve Toprak Yasalarımız Doğrudan İlişkilidir.
Aynı şiddetteki depremlerin gelişmiş ülkelerde yol açtığı zararlar karşılaştırıldığında yapılarımızın, tarım toprakları ve dolgu malzeme üzerinde zemin mekaniği hesapları yapılmadan, kullanılması gereken demir ve çimentonun ölçülere göre olmaması ve denetimsizlik sonucu yıkılması ile ülkemizin az gelişmiş bir yapı sergilediği görülmektedir. Prof. Dr. Ahmet Ercan depremin yoksulları etkilediğini belirterek bunu ülkenin birçok değeri ile ilişkilendirmiştir. Ayrıca “Bir ülkede ekonomi ne kadar bozuksa deprem o kadar öldürücü olur. Bir ülkede yoksulluğu yenmedikçe depremlerin adı ölüm olur. İnsanlar istedikleri için kötü ev yapmıyorlar” demektedir. Başta denetimsizlik, gelişi güzel ranta kurban edilmiş doğa, çarpık kentleşme ve sosyolojik gelişme ile depremin yarattığı zarar arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır.
Bütün bu gelişmelere müsaade edilmiş olması ve ülkemizin bu konularda önlem almamış olması hepimizi doğrudan ilgilendiriyor. Toplumsal suç ortaklığı nedeniyle kurallara uyan bir toplum olmayı talep edemedik. İzmir’in ve özellikle depremin en fazla etkilediği alanın tarım toprağı olduğu ve imar barışından en çok yararlanan ilçe olduğu belirtiliyor. O zaman bu ölümler ve maddi manevi zararın sorumlusu kim? Ayrıca yıllardır tarım topraklarının amaç dışı kullanılmaması için başta Ziraat Mühendisleri Odaları ve ilgili bilim insanları olarak çırpınıyoruz. Ekolojinin, jeolojinin, bilimsel bilgi birikimi ve deneyimler dikkate alınmadan yapılan ve yaşanan yanlışların mutlaka bir gün olumsuz bir etkisi ortaya çıkacaktır uyarısı yapılıyor. Eğer yasalarımız amaç dışı arazi kullanıma müsaade etmeseydi, yapılar denetlenseydi, denetimsiz, kaçak yapılı binalara imar barışı (afları) olmasaydı, 2B yasaları tarım topraklarına uygulanmasaydı bu yapılar Alüvyon dolgu üzerine kurulamazdı. Gölcükte, Düzce’de, Bingöl’de, Van’da, İzmir’de toprak zemin üzerindeki evler yıkılmaz, bu kadar da acı ve gözyaşı belki yaşanmazdı.
Organize Olmayı ve Sorun Çözmeyi Beklenildiği Gibi Başaramadık
Bu bağlamda hepimiz toplumsal suç ortaklığı içinde bulunuyoruz. Bütün bu olgular doğrudan eğitim ve toplumsal sorumluluk ve farkındalıkla ilişkilidir. Ancak ne yazık ki gün be gün başta eğitim olmak üzere birçok alanda sorunlar büyüyor. Maalesef sorunları organize sistematik bir anlayışla çözmeyi başaramadık. Yaşanan sorunlar yöntemler ekseninde masaya yatırılıp enine boyuna irdelenememekte. Deprem konusunda dünya çapında bilim insanlarımız ve uzmanlarımız var ve her ortamda olası tehlike ve sorunları anlatıyorlar. Ne yazık ki, konunun ilgili uzman görüşleri dikkate alınmıyor/alınmadı. Sivil toplum örgütleri görüşlerini belirtiyor ancak onları dinleyen yok gibi. Yine de bu tür olaylar olmadan, inşallah bilimsel veriler ekseninde sorunlarını çözen, bilimsel bilgiler ekseninde bazı kestirimlerde bulunmayı başarırız. Her şeyden önce kurallı bir toplum olmayı başarırız, başarmalıyız. Uygun ortam ve fırsat yaratılırsa insanımızın bütün sorunları aşacağına inanıyorum. Tekrar büyük geçmiş olsun depremden etkilenen Ege bölgesindeki ve onlarla beraber üzülen tüm insanlarımıza.
Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi,Toprak ve Bitki Besleme Bölümü öğretim üyesidir.
Yorum yaz