SULAK ALANLAR İKLİMİN DÜZENLEYİCİSİ VE SİGORTASIDIR

/ 2 Şubat 2019 / / 1 Yorum

2 Şubat Dünya Sulak Alanlar gününün 2019 teması “Sulak Alanlar ve İklim Değilikliği” olarak belirlenmiştir. Sulak Alanların Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme olan Ramsar Sözleşmesinin 2 Şubat 1971 İran’ın Ramsar şehrinde imzaya açıldığı tarih Dünya Sulak Alanlar Günü olarak kutlanmaktadır.

SULAK ALANLAR İKLİMİN DÜZENLEYİCİSİ VE SİGORTASIDIR

Su; doğadaki yaşamda yerine hiçbir şeyin konulamayacağı doğanın ve canlının en önemli düzenleyicisidir. Doğada suyu üreten kaynak sulak alanlardır. Su; ormandır, iklimdir, yaşamdır. İklim; doğadaki yaşamın biyoçeşitliliğin dengesinde- sürdürülebilirliğinde etkendir.

İklim sistemi, atmosfer, yeryüzü, yağışlar, sulak alanlar, buzullar, canlı türleri ve bilhassa da insanların daha çok olumsuz etkileşim yaptığı bir sistemdir. Bu sistemde; doğal etkenlerin- yerin yörünge değişimi ve güneşin radyoaktif etkisi ve yer küredeki karbon artışına bağlı ısınan gazların (sera) oluşturduğu örtü artışının neden olduğu buzulların erimesi, akıntılar, rüzgarlar, yangınlar ve her türlü bilimdışı tüketim; iklimi değiştirmektedir.

Sulak alanlar; nemin kaynağı, İklimin düzenleyicisi ve sigortasıdır

Korunan sulak alanlar; canlıların ve elbette insanların beslenmesi, sağlığı ve huzuru için milyonlarca ton altın harcaması gereken hizmeti tamamen ücretsiz sağlamaktadır.

Sulak alanlar; doğanın su rejimini düzenleyerek, bilhassa yağışın aşırı olduğu dönemlerde fazla suyu sünger gibi depolayarak taşkınların, sellerin etkisini azaltır. Yağışın az olduğu mevsimlerde ise depoladıkları suyu salarak kuraklık ve su kıtlığına çözüm olurlar.

Karbon ayak izi; İnsan faaliyetlerinin; karbondioksit cinsinden ölçülen ve üretilen sera gazı miktarı açısından çevreye verdiği zararın ölçüsüdür. Sulak alanlar günümüzde küresel ısınmaya- iklim değişimlerine neden olan karbondioksit salınımını (karbon ayak izi) aza indiren doğal kaynaklarımızdır.

Sulak alanlar; diğer arazi kullanımlarının (orman, mera, tarım, yerleşim vb.) aksine atmosferden veya diğer kaynaklardan aldıkları karbonu; çok uzun yıllar tutup depolama özelliğine sahiptir ve atmosferdeki toplam karbonun beşte birinin (771 milyar ton) depolanır. Sulak alanların giderek azalması-yok edilmesi- atmosfere çok büyük miktarda karbon salınmasına bağlı olarak iklim değişimi ve küresel ısınmanın artması anlamına gelmektedir.

İklim değişikliği; coğrafya ve yaşam ekolojisinde de farklılaşmalara neden olmaktadır. Sulak alanlardaki canlı türünün her geçen gün azalması, yaşanan bu değişime canlıların ayak uyduramıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Günümüzdeki iklim değişimlerinin temel nedenleri; insanların yaşamlarını sürdürürken doğaya ne kadar çok kullandıkları, doğada koyu renkli yüzey miktarının beton vb. yapıların artışı; enerji tüketimleri, sonucu; ekonominin, ekolojinin çok önünde olmasındandır. Bu tüketimler; dünyanın ürettiği enerjinin neredeyse 2 katından daha fazlasının tüketilmektedir. Koruma-kullanma dengesi ağlanmadıkça bu rakam daha da  artacaktır. Atmosferin bileşiminin bozulması, canlıların ve doğanın düzenine olumsuz etki yaratan iklim değişikliği olarak günümüzde sağlık ve ekonomik kayıplara da neden olmaktır. Doğal dengenin bozulmasına neden olan insanlar,  son yıllarda hızla değişen iklim değişikliğinin tek sorumlusudur.

Burdur Gölü kuruyan alanlar

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ETKİLERİ

Doğa; uyumsuz yaşama boşluk tanımıyor, doğaya yapılan her olumsuz müdahale insanlara yeni bir sorun olarak geri dönüyor, günümüzdeki sonuçları iklim değişikliği. Sulak alanların bulunduğu  yaşam alanlarında  2°C’lik bir sıcaklık artışı, kararsız yağışlara; beklenmeyen hava olaylarına, sıcak hava dalgaları; sellerin, orman yangınlarının sayısında ve etkisinde artış, kuraklık ve bunlar dolayısıyla  canlı tür çeşitliliğinde, tarımda  üretim kayıplarına, turizm gelirlerinde azalma, ruh ve beden sağlığında olumsuzlukların artışına  ve en önemlisi su kıtlığının  etkilerini hissettirecektir. İklim değişimi; su kıtlığı  veya krizi. Ankara’da yer alan  Mogan ve Eymir  Göllerinin yanı sıra  göller bölgesini  çok sayıdaki sığ olan göllerinin kurumasına da neden olabilecektir. Antalya Elmalı Avlan Gölü’nün  kurutulması ve tarım alanına dönüştürülmesinin  15 yıl sonrasında yörenin iklimi değişmiş, kuraklık artmış; iklim değişimiyle meyve ağaçlarının çiçekleri döllenemediği için, verim olmamış ve  yüzbinlerce ağaç kurumuş ve kesilmiştir. Sel felaketi yaşanmıştır. Etken “insandır”.

İklim değişimine bağlı olarak, yer kürede güneş ışınlarının yansımasını sağlayan buzulların erimesi  okyanuslarda  seviyenin yükselmesi ile suda yaşayan canlıların doğal ortamı sekteye uğrayacak ve yaşam onlar için daha zorlaşacak. Su ısısı yavaş da olsa değişim gösterecek ve bu sudaki canlılar için yine büyük tehlike ve sulak alanların tuz oranın artmasına neden olacaktır.

NELER YAPILMALI?

Enerji  verimliliği sağlanarak; enerji tüketimini bilinçli kullanımla aza indirgemeliyiz. Başta kömür olmak üzere fosil yakıtların yakılması, atmosferdeki karbondioksit oranının artmasındaki ana sorumludur. Fosil yakıtlardan vazgeçilmelidir. Gelişen ve mevcut teknolojiler ile önümüzdeki 20 yıl içerisinde küresel enerji talebinin neredeyse tümünün yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanması mümkündür.

Arazi kullanımında ormansızlaşma ve sulak alanların kurutulmasına engel olunmalıdır.

Yerküredeki ormanı tahribatının, dünya sera gazı emisyonunun yaklaşık %20’sine etki ettiği tahmin edilmektedir. Ayrıca orman yağmuru kaybı, dünyanın en çok tehdit altında olan türlerinin çoğunun doğal yaşam alanlarının yıkımına neden olduğu unutulmamalıdır.

Sulak alanlar; yeraltı sularını besleyerek veya boşaltarak, taban suyunu dengeleyerek, sel sularını depolayarak, taşkınları kontrol ederek, kıyılarda deniz suyunun girişini önleyerek bölgenin su rejimini düzenlerler. Bu nedenle; sulak alanların su yataklarını, kanallarını doğal haliyle bırakılmalıdır.

İklim değişimine etki eden etmenlerden bir diğeri de; buna neden olan ülkelerin bu konuda sürdürdükleri politikalar ve uygulamalardır. Önümüzdeki kırk yılda; ortalama sıcaklıklardaki artışın 2°C’yi bulacağı uyarılmaktadır; bu artışın etkilerinin özellikle yoksul kesimlerce açlık-hastalık-ekonomik kayıplar olarak aşırı oranda hissedileceğini belirtilmektedir. Bunun sonucunda gündemde olduğu bildirilen “su savaşları” artacaktır.

İklim değişikliği gezegenimizdeki yaşamı tehdit eden en büyük tehlikelerden biridir. Gelişmiş, gelişmekte olan ülke sınıflandırmasına ve tüm ülkelerin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesine göre sorumluluk üstlenmesi sağlanmalıdır.   Ülkemizdeki işletmelerin etrafında yaşanan bu hızlı değişimin gerisinde kalmamak için, ivedilikle yönetim sistemleri içine “Karbon Yönetimi’ni dahil ederek”, yeni şekillenebilecek ihracat kurallarına hazır hale gelmesi ve Karbon Fiyatlandırmasının uygulanması…

Ulusal; yerel ve bireysel olarak sera gazı emisyonlarını azaltmak bizim elimizdedir. Bunun için de işe evimizden ve çevremizden başlayabiliriz. Bunun için; aşırı ve gereksiz  her türlü tüketimden kaçınılmalı; kısacası tüketim azaltılmalı ve çevre üzerinde daha az etkisi olan ürünlerin ve hizmetlerin  gerçekleştirilmesi;  özellikle, daha çevre dostu barınma, su, ulaşım, gıda, elektrik ve diğer yakıtlar kullanılmalıdır. Suni gübre kullanılmamalı; organik tarımda daha az azot oksit açığa çıkıyor. Bu da iklimin ve sulak alanların korunmasını sağlar.    Eğitimde; dünyadaki bütün çocuklar ve onların çocukları iklim felaketi olmadan yaşamaları için sera gazları nasıl önlene bilirin  bilgi ve sorumluluğu verilmelidir.

Avatar photo

Süleyman Demirel Üniversitesi, Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi emekli öğretim üyesi ve Su Enstitüsü kurucusu, sulak alanlar ve sulak alanların korunması üzerine çok sayıda çalışması bulunan Limnolog Dr. Erol Kesici, derneğimiz üyesi ve bilim danışmanıdır.

Yorum yaz

SULAK ALANLAR İKLİMİN DÜZENLEYİCİSİ VE SİGORTASIDIR (1 Yorum)

  1. Karbon salınımı konusunda bu gün Birleşmiş Milletler bile bir karbon sıfır programı uyguluyor Sayın Kesici’nin söylediği çalışmayı okullarımıza ve sosyal kurumlara tanıtmalıyız. Bu tabi ki 7000 sosyal kurumun kabul ettiği sürdürülebilir kalkınma hadeflerinin temeli olan yeryüzü bildirgesinin yurdumuzda da benimsenmesine bağlıdır. Ülkemizden pek benimsenmemiş bu girişimin daha fazla benimsenmesi gerekir. Bu Sürdürülebilirliği kabullenmiş her kurum ve birey için geçerli olmalıdır. Bunun yanında bu hedefi bemimseyecek kuruluşlar Birleşmiş Milletler (BM) sürdürülebilir kalkınma hadeflerinden (SKH) Hedef 15’de ne yapacaklarını bir BM SKH ortaklığı projesi haline getirmelidir. Bu ortaklığa katılacak her kurum har yıl ne yapabileeğinin hedefini koymalıdır. Bu bir yerde sürsürülebilir kalkınma hedeflerini bin yıl gereklerinin ötesine götüren farklılıktır.
    Yıllar evvel yurt dışına giden bir izci grubu uçak yolculuğu dahil bunun hesabını yaptı ve doğaya bu etkinlikle verdikleri karbon dioksidi ağaç dikerek ve okularında geri dönüşümle sıfırladılar. Saygılarımla